
Gamze Tataroğlu, insan zihninin karanlık kıvrımlarını merak eden, gölgelerin içine bakmaktan çekinmeyen bir yazar. Yaşamı boyunca sezgileri güçlü oldu; insanların söylemediklerini, sakladıklarını ve bastırdıklarını hissetti. Bu yetenek, onu hem insan ruhuna hem de karanlığın sınırlarına yaklaştırdı.
“Kayıpların Gölgesi”, Tataroğlu’nun yıllardır zihninde sessizce dolaşan soruların bir yansıması:
Bir insan ne kadar kaybolabilir?
Zihin nerede başlar, korku nerede biter?
İnsanı asıl ürküten şey dışarıdaki karanlık mı, yoksa kendi içindekiler mi?
Gamze Tataroğlu, yazılarında korkuyu yalnızca bir his olarak değil; geçmiş travmaların, bastırılmış duyguların ve gölgede kalan yüzleşmelerin bir sonucu olarak işler. Onun kaleminde korku, psikolojik bir derinliğe; kayıp ise bir dönüşüme dönüşür.
Okuyucularını yalnızca bir hikâyenin içine değil; kendi karanlıklarıyla yüzleşmeye davet eder. Çünkü Tataroğlu’na göre en büyük kâbuslar gecede değil, insanın iç dünyasında saklıdır.
